AMSTERDAM’DA KİLİSE’DEN ÇEVRİLEN CAMİİ


Geçen sene Mayıs ayında Almanya’ya gittiğimde arkadaşlarla birlikte günübirlik Amsterdam’ı gezmeye gitmiştik. Özel arabamızla şehrin merkezine yakın bir yere kadar gittik ve arabamızı bir kanalın yanına park ettik.



Daha sonra şehri gezmeye başladık. Ancak ben bu yazımda şehir gezimizden ziyade gezinin sonunda gördüğümüz Fatih Camii'nden bahsetmek istiyorum. Bu cami'nin bulunduğu bina bir zamanlar kiliseymiş. Zaten hem binanın dışarıdan görünüşü hem de içi bu izlenimi veriyor. Binanın içinde devamlı lambalar açık. Çünkü pencerelerinden içeriye yeterince ışık gelmiyor. 
Caminin içini gezdikten sonra caminin lokaline oturuyoruz ve o sırada camide bulunan ve lokalde oturan gurbetçilerimiz ile muhabbet ediyoruz. Bize kiliseden çevrilen bu caminin hikayesini anlatıyorlar. Şu an cami olarak kullanılan bu binanın ilginç bir hikayesi var. Anlatılanlara göre burası eskiden büyük bir Katolik kilisesiymiş. 1929 yılında yapılan bu kilise, 1975 yılına kadar açık kalmış ve kiliseye gelenler günden güne iyice azalınca kapanmak zorunda kalmış. Daha sonra orada yaşayan gurbetçilerimiz, bu boş binayı fark etmişler ve 1981 yılında burayı satın almışlar. 1982 yılında da kilise olarak kullanılan bu bina camiye çevrilmiş. Binanın tepesinde bulunan haç indirilmiş ve yerine hilal konulmuş. Tabi bu durum tepkiye neden olmuş. Daha önce Kilise’ye gidip gelenler ve nikahları bu Kilise’de kıyılanlar, bu binanın önünde eylem yapmaya başlamışlar. Yıllarca devam eden bu eylemler, birkaç yıl sonra bir sonuç çıkmayacağı anlaşılınca da kendiliğinden sona ermiş.

Camii ile ilgili bu bilgileri dinledikten sonra  çok da geç kalmadan yola çıkmak için kalkıyoruz. Kalkarken de şehri gezdikten sonra camiye geldiğimiz için arabayı park ettiğimiz yerin buraya yakın olup olmadığını, hangi tarafta kaldığını soruyoruz. Onlar da çok uzak olmadığını söylüyorlar ve park ederken park bileti alıp almadığımızı soruyorlar. Biz de almadığımızı söylüyoruz. Çünkü park ederken etrafa baktık ama ne bir görevli ne de bilet alacağımız bir otomat görmüştük. Sonra da eğer park bileti yazmadıysanız, büyük ihtimalle ceza yemişsinizdir hatta arabanızı da çekmiş olabilirler diyorlar. Bunun üzerine biz ceza yemeden yetişelim diye hemen arabaya doğru yola koyuluyoruz. Çünkü ceza yesek de çok önemli değil ama arabayı çekmeleri uğraşılması gereken büyük bir sorun.

Daha sonra hızlı adımlarla gidiyoruz ve arabayı park ettiğimiz yeri buluyoruz. Arabayı park ettiğimiz yere gelip arabayı da görünce rahatlıyoruz ve seviniyoruz. Aslında asıl korkumuz ceza yazmaları değil, arabayı çekmeleri... Sonra öğreniyoruz ki Amsterdam’a kendi arabasıyla gelip te park cezası yemeden dönen az sayıda kişi varmış. Biz de böylece o az sayıda kişilerden oluyoruz. Çünkü park yeri az olan bu şehir de park için ayrılan alanlar özenle takip ediliyormuş. Ayrıca bizim gibi şehir merkezine yakın bir yere park ettiyseniz de ceza yeme şansınız daha da yüksek oluyormuş.

Buradan çıkaracağımız sonuç, eğer bir gün siz de özel arabanızla Amsterdam’ı gezmeye giderseniz, sakın siz de bizim gibi park otomatlarından park bileti almayı unutmayın. Aldığınız bu bileti iç taraftan arabanızın ön camına  koyun. Çünkü park görevlileri kontrol için dolaşırken rahatça görebilsinler. Eğer kaçak olarak park ederseniz de, heyecan yaşamaya, 60 euro'dan fazla park cezası ödemeye hatta arabanızın çekilmesine hazır olun. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BOSNA'DA TARİHİ KONJİÇ KÖPRÜSÜ

BOSNA'DA BİR OSMANLI KÖYÜ: "POÇİTEL"

TARİHİ IRGANDI ÇARŞILI KÖPRÜ